31 Ağustos 2012 Cuma

Anı yakala




Anı yakala; Zaman zaman sizinle anı yakaladığım fotoğraflarımı ya da anı yakalayanların fotoğraflarını paylaşacağım...Eğer sizde anı yakalarsanız benimle fotoğraflarınızı paylaşabilirsiniz email adresim;

dodinindunyasi@gmail.com

30 Ağustos 2012 Perşembe

Zafer Bayramı

                 30 Ağustos Zafer Bayramımızın 90. Yılı kutlu olsun....


On Air




Alem FM, Türkiye'de ve İstanbul'da 89.2 frekansından yayın yapan ulusal bir radyo istasyonudur. 13 Ocak 1994 tarihinde tüm Marmara bölgesinde 89.2 frekansından yayın hayatına başlamış ve bugün çoğunluğu 89.2 frekansından olmak üzere tüm Türkiye ve Digitürk üzerinden tüm dünyaya ulaşmaktadır.
Alem FM;  Akşam, Tercüman ve Güneş gazeteleri, Show TV ve Skytürk televizyonları, Platin ve Alem, Stuff, 4-4-2 ve Autocar dergilerini bünyesinde bulunduran Çukurova Medya Grubu'na bağlı olarak yayın hayatını sürdürmektedir. Ayazağa Kemerburgaz yolu üzerinde bulunan Show TV ve Skytürk stüdyolarında yayın hayatına devam etmektedir. 
Alem FM hakkında vermiş olduğum kısacık ansiklopedik bilgiden sonra yayın öncesi hazırlıklarımız ve radyomuzun içerisinden bahsedelim.
Bir radyo yayınına televizyon programı muamelesi yapan tek programcı benimdir heralde. TV Showuna hazırlanırcasına makyajımı özenle yapıp ve kıyafetlerimi pek bir düzenli seçerim. Çünkü pek bir keyif alıyorum ve bu aldığım keyif de kıyafetime, makyajıma kadar yansıyor. Programa bir kaç saat önceden gelmek ve radyoda ki arkadaşlarla sohbet etmek de çok keyifli.
Cevdet Canelle Canlı programı daha çok canlı müzik programı olduğundan, sohbet kısmı tamamen doğaçlama gelişiyor. Önceden neleri konuşmalıyız gibi bir kalıba sokmuyoruz kendimizi, programda o an aklımıza ne geliyorsa onun hakkında konuşup, zaman zaman bu konulara dinleyicinin de katılımını sağlıyoruz. Cevdet Canel programdan önce gelerek gitarının akorunu kontrol ediyor ve stüdyodan İtalyan kemikli teknik adam Tayfur ile ses kontrollerini yapıyor. Cevdet Canel de programda çalınan şarkıları tamamen dinleyici istekleri ile o anda belirliyor tıpkı sohbetlerimiz gibi...Böylece hem çalıp hem söylüyoruz (aslında çalan da söyleyen de Cevdet Canel ama olsun  kendime de pay çıkarayım:) biz çok eğleniyoruz, umarım dinleyicilerimiz de bizimle beraber eğleniyorlardır.





Radyomuzun içi, stüdyolarımız, çalışan arkadaşlarımızın odaları, İtalyan kemikli Tayfur ve Cevdet Canel yayın öncesi fotoğrafları....


Alem Fm ve Lig Radyo bir arada



Radyonun girişi
Alem Fm Teknik Müdürümüz Bülent Baygül

Masanın üstünde Cevdet Canel'in gitarı

Reklam ekibimiz ve Teknik Başkan:)

Zeyneplerin masası :)

Programcıların masası

Genel Müdürümüz Giray Güngor'ün odası
Reklam departmanı radyonun karıncaları Şebnemcim:)

Reklam departmanımız gece gündüz demeden çalışıyorlar Maşallah:)

İtalyan kemikli:)

Alem Fm Stüdyo

Alem Fm stüdyo okuma odası

İtalyan kemikli:)

veeeeee Cevdet Canel (bana poz verirken)

Alem Fm stüdyo

Müzik direktörü Önder Selen'in odası

Cevdet Canel, müzik direktörü Önder Selen, İtalyan kemikli ve dodi:)

Cevdet ve Önder...kankigiller:)

Meşhur Alem Fm panosu ve Cevdet Canel (panonun önünde foto çekmek gelenektir)



 


Bol Müzikli Günlere....


29 Ağustos 2012 Çarşamba

Sting "An English man in İstanbul''

Sting bir kez daha İstanbul'a geliyor. Haberin detayları için linke tıklayın.

Kalbim Ege de kaldı

Tatil dönüşü hep zor gelir insana; çalışmak, sabah erken kalkmak, trafikle boğuşmak, büyük şehrin karmaşasına bir anda alışmak. Halbuki doğduğumdan beri İstanbul'dayım sadece bir hafta tatile gittim diye herşey mi yabancılaşır insana. Daha dün Egenin serin sularına kendimi bırakırken şimdi sabahın köründe kalkmış ve bir masanın başındayım. Adaptasyon sorunu hat saffada. Öyle bir moddayım ki sanki şuan rüyada gibiyim, aslında bir nevi kabus da denebilir. Şezlongta güneşlenirken saatlerin geçmesini hiç istememiştim ama geçti ve rüya tatil bitti. Her güzel şeyin sonu mutlaka gelmek zorunda mı. Aşkın sonu, sevginin sonu, ilişkinin sonu, dostluğun sonu....hayatın sonu.  Hayatı neden hergün tatil modunda yaşayamıyoruz ki. Evet anlaşıldığı gibi şu an tatil dönüşü sendromu yaşamaktayım. Bir de üstüne günlerden Pazartesi olunca iki sendrom birarada epeyce ağır geldi bünyeme.

Tatil dönüşü yazımı kısa tutmak en güzeli olacak galiba yoksa yazımın sonuna kadar tatilin bitmesinden şikayet edeceğim. Yediklerim içtiklerim bana kalsın ben fotoğraflarımı sizlerle paylaşayım.

Dipnot: Yazımı tatil dönüşü yazdım fakat blogumda yayınlamak bugüne kısmet oldu...


                                      Tatilden kareler

Ayaklarım sonunda deniz gördü

                                                





17 Ağustos 2012 Cuma

Bayram

          
           Bugün bayram erken kalkın çocuklar
           Giyelim en güzel giysileri
           Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi

Küçüklüğümden beri her bayram dilimden düşmeyen  rahmetli Barış Abimizin şarkısı nur içinde yatsın...Gökyüzünden bizi izleyen yıldızlardan biri Barış Manço...

Pazar günü bayram aslında içimizde bayram çoşkusu olması gerekirken, geride bıraktığımız hüzünlerimiz bu çoşkuyu gölgelese de, içimizde ki ümitlerle bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyoruz. Ne mutlu ki benim hala umudum var. Yaşadığım sürece bitmeyecek bir umut...Çünkü biliyorum ki umut biterse hayat biter.

17 Ağustos depremi yaşanan en büyük acı, daha dün gibi hatırlıyorum. Kim bilir ne hayatları bitirdi bu acı olay. Şehitlerimiz, gencecik hayatlar...onlarında umutları, hayalleri vardı. Zamansız gelen ölümler...Gencecik kızlarımızın kendi hayatlarını yaşayamadan, istemedikleri evliliklere zorlanması, hayallerine, umutlarına son verilmesi. İnsanların sanallaşması, dostlukların tükenmesi, herkesin çıkarları uğruna birşeylerin peşinden amaçsızca ve acımasızca koşuşturması, aşkların masumiyetini yitirmesi, sevgilerin tükenmesi, paranın tüm değerlerin üstüne çıkması...Hayat bu kadar karanlık, bu kadar acımasız olamaz değil mi...

Tüm bunların üstüne mutlu bayramlar demek zor...aydınlık günlere...

                             ...Mutlu Bayramlar...


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Müşfik Kenter'i Kaybettik



   
     

        
Türk tiyatrosunun en önde gelen isimlerinden 80 yaşındaki sanatçı Müşfik Kenter, akciğer kanseri ve buna bağlı gelişen akciğer enfeksiyonu nedeniyle 7 Ağustos'tan beri tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Mekanı cennet olsun, Türkiye çok büyük bir ustayı kaybetti.

MÜŞFİK KENTER  alıntı:

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi. Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor




Aşk Meşk

         


Internette bir süredir elimde olmadan ilişkiler, aşk meşk üzerine bloglardan yazılar okuyorum. Kadınların erkeklerde sevmedikleri, erkeklerin kadınlarda sevmedikleri, mutlu bir ilişkide ki sırlar, aldatmanın nedenleri, kadınları anlamakta zorluk mu çekiyorsunuz....gibi ilişkiler üzerine yazılmış birçok yazı . O kadar çok var ki...Hepsi aynı kapıya çıkıyor aslında kadının da erkeğin de ilişkiden beklentisi mutlu olmak. Bir ilişki yaşamaya başlıyorsun, mutlu ve heyecanlısın ve kendi kendine evet işte bu sefer tamam, hayatımın aşkını buldum diyorsun ve sonra bir şekilde bir şeyler ters gidiyor, herşey tepe taklak oluyor. Neden böyle oldu diye kendi kendine sorarken, birden kendini bir falcıda buluyorsun. Son zamanlarda arkadaşlarım arasında moda falcıya gitmek. Sıkça arkadaşlarımdan "bir falcı buldum, çok iyimiş" cümlesini duyuyorum. Bekarları az çok anlıyorumda, evli olanların falı zaten fallanmış ne duymak isterler ki falcıdan. Herkesde bir falcı merakı söz konusu...Aslında kimi arkadaşlarımın yaşadığı ilişkileri gördüğümde, çokta falcılara ihtiyaçları olmadığını zaten ilişkinin başından yanlış gittiğini  görebiliyorum ki, sonuçta ben ne falcıyım ne de medyum. Mesela uzun süredir birliktelik yaşayan bir arkadaşım, bana geçenlerde "erkek arkadaşımın hayatında başka biri var, beni aldatıyor" dedi. Bu duruma hiç şaşırmadım, belki uzun zamandır görüşüyorlar ama hiçbirşey paylaşmadıklarını gördüm. Görünen köy kılavuz istemez derler ya böyle bir birlikteliğin yürümeyeceği aşikar. Falcıya gidipte ilişkim ne olacak diye sormasına gerek yok, eğer bana sorsaydı  söylerdim zaten bu işin yürümeyeceğini. Bir de şöyle tipler var; uzun zamandır ilişki yaşayan, yaşadığı monoton ilişkiye o kadar alışmış ki 40 yıllık evli ve emekli sanırsınız onları ama aslında en fazla bir senedir flört ediyorlardır, fakat ruhları geçmiştir. Tabii bir de ilişkiden yorulmuş artık yeni birini tanıma heyecanı içinde olmayan, hayatın genç yaşta yorduğu tipler var. Aslında onlara da hak vermek lazım hayat gerçekten çok yorucu. Kendini marjinal ilan eden, uçuk kaçık çiftlerde var ki, onların twitterında ya da facebookun da binlerce uçuk kaçık fotoğraf görebilirsiniz aslında monoton çiftlerden çok daha eğlenceli oldukları kesin ya da sadece görüntü de çılgınlar bilemiyorum.

Farklı insanlar, farklı ilişkiler, farklı hayatlar....

         


İlişkiler üzerine birçok film çekildi.  "Kadınlar ne ister erkekler ne anlar" filmi aklıma gelenlerden bir tanesi. Filmin orijinal adı "He's Just Not That Into You". Filmin kadrosu oldukça hoş; yakışıklı erkekler ve güzel kızlarla dolu bir kadrosu var. "Peşinden koşmuyorsa senden hoşlanmıyordur, daha da sorgulama, üstüne gitme" diye durumu özetliyor film sonuna kadar fakat  en sonunda "ama istisnalar da vardır, peşinden koşmuyorsa geçerli bir nedeni vardır, senden gerçekten hoşlanıyor da olabilir, belli olmaz" diye tam zıttı bir mesaj veriyor filmde. İlişkiler üzerine bir başka film de  "Love Actually", İngilizlerin geniş kadrosuyla dikkat ceken, 2003 yapimi 135 dakikalik romantik komedi filmi. İki filmi de izlemenizi tavsiye ederim. Hoş ve tatlı filmler.




Peki bizler ne bekliyoruz bir ilişkiden? Bizi mutlu etmesini mi? Ayaklarımızı yerden kesmesini?Hayatımızdaki tüm olumsuzlukları silip herşeyi düzeltmesini? Çok şey bekliyoruz, bekletilerimiz karşılanmadığı zamanda çekip gidiyoruz. Blog yazıları, filmler, kitaplar, diziler ve daha pek çok şey aşklardan, ilişkilerden bahsetmeye devam edecek. Aslında yaşananlar hep aynı ama hepsinin sonu farklı....Tıpkı filmlerin, yazıların, kitapların sonunun farklı olduğu gibi...









9 Ağustos 2012 Perşembe

Red Hot Chili Peppers geliyor





8 Eylül Cumartesi akşamı Santral İstanbul'da müzikseverleri muhteşem bir konser bekliyor. 7 Grammy ödüllü ve multi-platinum sahibi Red Hot Chili Peppers, tarihteki en başarılı rock gruplarının arasında gösteriliyor. Klasikleşmiş hitleri dışında yeni albümleri I'm With You  şarkılarını da canlı dinleme fırsatı yakalayacağız. Benim de bağıra bağıra söylemeyi en çok sevdiğim Californication, Under The Bridge ve Otherside şarkılarını 8 Eylül akşamı RHCP ile beraber Santral İstanbul da söyleyeceğim.

7 Ağustos 2012 Salı

So Chic

İlk defa çalışmaya başladığım zamanı hatırlıyorum da hem çok ürkek hem de çok utangaç, ne yapacağını bilmeyen küçük bir kız çocuğu gibiydim. Annemin sıcakcık yuvasından, okulun şamatalı hayatından uzak, tilkilerin dolaştığı bir dünyaya adımımı atmıştım. Herkes gibi  para kazanacağım, kariyer yapacağım, başarılı olacağım gibi hayallerim vardı ama bunun çok kolay olmayacağını çok geçmeden gördüm. Hemen hemen her iş ilanında gördüğümüz "prezentabl" kelimesinin aslında sadece kelimeden ibaret olmadığını iş hayatında prezentabl olmanın aslında çok önemli olduğunu anladım. İlk işe başlarken, işe uygun kıyafetlerim yoktu. Tabii nerden olsun ki; üniversitede giydiğim yırtık pırtık kotlar, kısacık şortlar, etekler, çılgın t-shirtlerimi işe giymek pek uygun olmazdı. İşe kabulümu öğrendiğim gün cebimde ucu ucuna yetecek parala alışverişe çıktım. Çok kısıtlı param vardı. Açıkcası ne almam gerektiğini de bilmiyordum. Ama büyüklerimin tavsiyesini dinleyerek güzel şık  beyaz bir gömlek, siyah bir pantalon ve siyah çokta mini olmayan şık bir etek aldım ve inanın bana bu üçlü kombinasyonu ilk maaşımı alana kadar hergün yıkaya yıkaya giydim. Bir ay boyunca giydiğim yeni gömleğim hergün yıkamaktan sanki bir senelik gömlek haline dönüşsede, beni bir ay idare etti ve tabii ilk maaşımı alınca tüm paramı kıyafete yatırmak zorunda kaldım. Aldığım maaşta kuş kadardı ama o zaman yapmam gereken en önemli yatırım kıyafetti malesef...Çalışan herkesin en büyük sıkıntısı hergün ne giyeceğim sorunu, benim de anlattığım gibi iş hayatına başladığım ilk günde sorundu hala da sorun olmaya devam ediyor. Sabah kalktığımızda mutlaka dolabın önünde bir müddet durup kıyafetlere boş boş bakarız.  Bugün ne giysem günün en önemli sorusu haline gelir. Tabii kıyafet tarzı çalıştığın sektöre göre değişiklik gösterebilir ama hepimizin ortak amacı "şık" olmaktır. Araştırmalara göre; lacivert azmin, kahverengi otoritenin rengi, gri, turuncu ve sarı renklerinin ise hiç sevilmediği ortaya çıktı. Benim iş hayatında en çok kullandığım renk beyazdır. Şık beyaz bir gömlek çok severek giydiğim  kıyafettir. Hiçbir zaman modası geçmez ve her zaman kullanışlıdır.


Medya sektöründe çalışan kişiler örneğin bir reklamcı tabi ki bir bankacıya göre çok daha rahat ve sıradışı giyinebilir. Ali Taran'ın iş görüşmesine giderken şalvar giymesi hoş ve şık karşılanabilirken, bankada çalışan kişinin aynı kıyafetle işe gitmesi  iş akdinin feshine kadar gidebilir. Resmi kıyafetle işe gitmek zorunda olan kişiler iş hayatında rahat giyinenleri genelde kıskanırlar ama sanmayın ki rahat giyinerek işe gidenler, resmi giyinmeye özenmiyorlar. Örneğin; Nike çalışanları işe spor ve rahat kıyafetler ile gidiyorlar fakat çalışanlar bazen  resmi ve şık giyinmeye özendiklerini söylüyorlar. Ben de medya sektöründe çalışan biri olarak radyo programına giderken; kimi zaman spor kıyafetlerimle kimi zaman mini mini eteklerimle stüdyoya geliyorum. Tabii televizyon ekranı gibi giyim kuşam, makyaj, saç derdi olmasa bile sanki her programda ekrana çıkacakmış gibi hazırlık yapmam da kimi zaman Cevdet Canel'in diline düşürsede beni, alışkanlık işte. Can çıkar huy çıkmaz. Bakımlı olmak her daim güzeldir. Show TV'nin binasındayım ne de olsa ekrana bir adım uzaklıktayım ne olacağı belli mi olur.

Size ufak bir defile yaptım. İş hayatınızda giyebileceğiniz kıyafetlere örnek olarak dolabımdaki kıyafetleri kullanarak mini bir defile vermek istedim. Pilili siyah elbisem, siyah beyaz elbisem ve son dönemlerde çok moda olan belden fırfırlı eteğimle ufak bir çekim. Victoria secret defilelerine pek benzemesede, çekimler son derece samimiydi. Tüm fotoğrafları annem çekti sağolsun. Annem çekimlerde kendini profesyonel moda fotoğrafçısı sandı, çok eğlenceliydi.


                              

          
           Biraz da profesyonel çekimlere bakalım benim çekimlerimden sonra göze çok hoş gözüküyorlar.












Görülüyor ki; topuklu ayakkabı seslerinin artmasıyla değişimin yaşandığı iş dünyasında, iş kadınının imajı yıllar içinde büyük bir dönüşüm yaşadı. Uzmanların ortak kanısı feminenliği fazla vurgulayacak  kıyafetlerin hoş karşılanmadığı ve başarılı bir iş kadınının dış dünyaya vermesi gereken imajda, seksüaliteden uzak olması, profesyonel olması ve aynı zamanda duygu kontrolünü iyi beceriyor olması lazım.  

İş hayatında erkek giyiminin, bayanların giyimi kadar geniş yelpazesi olmasada son dönemde çok şık alternatifler görüyorum. Resmi giyinen erkekler için  tek, iki, ya da üç düğmeli ve kruvaze ceketli takımlar, mavi ve beyaz düz gömlekler, çizgili ya da küçük puantiyeli kravatlar ve düz kravatları tercih etmeleri öneriliyor. Şıklığın altın kuralı olarak trendleri takip etmek, siyah ayakkabıyı beyaz çorapla giymemek, her zaman formda olmak ve kendi kimliğinden uzaklaşmamak olarak sıralanıyor.







       İş hayatında en iyi referans giyim...Çalışanın her zaman bakımlı, temiz ve düzenli olması başarı için en önemli unsur...